top of page
Yazarın fotoğrafıSeren Silit

GÖÇMENLER İSTIHDAMDA AYRIMCILIĞI ANLATIYOR: DÜŞÜK MAAŞLAR, KÖTÜ VARDIYA SAATLERI, GELIŞIM İÇIN AZ FIRSAT



Joaquin Hurtado’nun Hikayesi

Meksika’nın Zacatecas şehrinde büyüyen Hurtado, en yakın ortaokuldan kilometrelerce uzakta yaşıyordu.

Otobüs yoktu ve yürümek için fazla uzaktı. Bu yüzden gençliğinde dedesinin çiftliğine taşındı ve günlerini sığır güdüp odun toplamasına yardım etmekle geçirdi. 17 yaşındayken kasabasında ve ailesindeki birçok gencin yaptığı gibi Amerika’ya gitti.

Los Angeles’a vardıktan birkaç gün sonra Joaquin Hurtado, Studio City’de bir kafeye girdi. Müdürle görüşmek istediğini söyledi ve İngilizce’de ezberlediği cümlelerden birini tekrarladı; ‘’bir iş arıyorum.’’

Eğer asgari ücretten 30 sent daha az olan 2.60$’lık ücreti kabul ederse, komi olarak çalışabileceğini söylediler.

İşi kabul ettikten sonra pek uzun dayanmadı. Müşteri ondan su istediğinde İngilizce anlamadığı için tahmin etti ve ona kahve getirdi. Patronu ona İngilizce öğrendiğinde geri gelebileceğini söyledi.

Bu işinde sonra ise Pizzeria Numero 1’da bulaşıkçılık yaptıktan sonra terfi alıp yemek hazırlama bölümüne, oradan da şefliğe geçiş yaptı. 1980’lerin başında evlendikten ve karısının hamile olduğunu öğrendikten kısa bir süre sonra San Fernando Valisi’ndeki bir Hughes marketinde yerleri cilalama işi buldu.

Vardiyalarından birinde Hurtado, iş arkadaşlarından birinden o öğle yemeği yerken yerine bakmasını istedi. Bu sırada bir müşteri, mayonez kavanozu kırdı ve birisi kayıp yere düştü. Müşteri şikâyette bulundu ve Hurtado’nun vardiyasında gerçekleştiği için onun suçu sayıldı ve kovuldu. Patronuna sigorta talebinde bulunacağını söyledi fakat patronun kararını verdiğini görebiliyordu.

Çoğunlukla diğer göçmenlerle birlikte çalışan Hurtado, kısa sürede bir örüntü fark etti. Patronların ona bağırması, ücretlerinden kesinti yapması, istenmeyen vardiyalarda çalıştırması veya zam konusunda zorluk çıkarması alışılmadık bir durum değildi.

‘’Katlanabildiğiniz kadar katlanmak zorundasınız. İşler böyle ilerliyor. Size istediklerini yapabileceklerini biliyorlar.’’

Adaletsizlik olduğunu biliyordu fakat bununla zaman kaybedemezdi. Bebeği doğmadan yeni bir iş bulması gerekiyordu. Sonunda Sylmar’da bir fiberglas fabrikasında saatliği 3 dolarlık bir iş bulmuştu.

‘’Bu şekilde yaşayamam. Daha yüksek maaşlı bir işe ihtiyacım var.’’

Geceleri İngilizce dersleri almaya başladı ve 1986 affından sonra sayıları yaklaşık 3 milyon olan belgesiz göçmenlerden biri olmuştu. Kaliforniya’dakilerin çoğu yasal sayılıyordu. Artık pazarlık yapabilecek gücü vardı.

Artık işverenlere ‘’bu maaş benim için yeterli değil, ilgilenmiyorum’’ diyebiliyordu.

O zamanlarda çöp kamyonu şoförü olan arkadaşlarından birisi aynı iş için eğitim alması için yardımcı oldu. 6 aylık bir eğitimden sonra lisansını aldı ve saatlik 16 dolarlık bir iş buldu. Yıllardır pek para biriktirememişti, şimdi ise bir yılda Sylmar’da dört odalı bir evin peşinatına yetecek 38.000 doları biriktirmişti.

Gururla ‘’çok güzel bir ev. Benim evim.’’ Demişti.

Şimdilerde ise Hurtado, saatte 32 dolar kazanıyor ve üç yıl içinde emekli olmayı bekliyor. Direksiyonunun başında geçirdiği vardiyalarından ve özellikle müşterileriyle yaptığı konuşmalardan keyif alıyor. Sabah 4’te kalkıyor, kamyonuna biniyor, köşedeki marketten kendine atıştırmalık alıyor ve genellikle Alhambra, Pasadena ve La Cañada Flintridge’den geçen yolu takip ediyor.

‘’Yaptığım şeyden zevk alıyorum. İşimi seviyorum.’’

Ancak ilk iş deneyimleri, ABD’ye gelen göçmenlerin karşılaşmaya devam ettiği iş yerinde ayrımcılığın kapsamını ve sıklığını simgeliyor.

İstihdam ayrımcılığının yaygınlığı, bu yılın başlarında The Times tarafından daha önce Kaiser Aile Vakfı olarak bilinen kâr amacı gütmeyen kuruluş KFF ile ortaklaşa yürütülen ve ülke çapında 3.000’den fazla göçmenle yapılan benzeri görülmemiş bir anketin temel bulgularından biriydi.

Ankete katılan işçi göçmenlerden %47’lik bir kısmı, aynı işi yapan Amerika’da doğmuş işçilerden daha az ödendiklerini, çalıştıkları tüm saatler için ödeme yapılmadığını, terfi ve zam için daha az şans tanındığını, daha kötü mesailerde çalıştıklarını, saatleri üzerinde daha az kontrolleri olduğunu, göçmen oldukları için tartaklandıklarını ve tehdit edildiklerini belirttiler.

İşçilerden birçoğu çeşitli şekillerde ayrımcılığa uğradıklarını belirttiler. Ankette vatandaş ve geçerli bir yeşil kart ya da vizeye sahip olmayan belgesiz göçmenlerin üçte ikisi işyerinde kötü muamele gördüğünü bildirmiştir. ABD yasalarına göre çok çeşitli kariyerlere ve statülere sahip göçmenlerle yapılan ankete göre, İngilizceyi iyi konuşamadıklarını söyleyenlerin %55’i de kötü muamele gördüğünü belirtmiştir.

Teksas’ta yaşayan depo üretiminde çalışmış ve anketle birlikte yürütülen çeşitli odak gruplarından birine katılmış bir göçmen, ‘’belgesiz olduğumuz için daha fazla çalıştık ve daha az kazandık’’ diyor.

Röportajlarda, içlerinde Hurtado’nun da olduğu ankete katılan göçmenler, kendi inşa ettikleri hayatlarından memnun olduklarını fakat nostalji ve aşırı yorgunluk da hissettiklerini söylediler. Diğerleri ise en azından işyerinde potansiyellerinin tam olarak görülmediği ya da ödüllendirilmediği hissiyle yumuşatılmış bir minnettarlık duygusundan bahsetti.



HeeKap Lee’nin Hikayesi

HeeKap da yıllar boyunca böyle hissetmişti.

30’lu yaşlarının başında Güney Kore’den göç ettikten sonra Indiana Bloomington Üniversitesi’nde eğitim alanında doktorasını yaptıktan sonra küçük bir Hristiyan üniversitesinde doçentlik yapmak için Kentucky’nin kırsal bölgesine taşındı.

‘’Okul açıldığından beri ilk beyaz olmayan öğretim görevlisiydim’’ diyen Lee, kampüste ve şehirde insanların kendisine nasıl baktıklarını hatırladığında iç geçirdi. ‘’Kendimi hep bir yabancı gibi hissettim.’’

Bir keresinde ön bahçesine atılmış ölü kuşlar bulmuştu. Başka bir zaman ise posta kutusunun ezilmiş olduğunu gördü. Kendisini bunun yanlışlıkla olduğuna ikna etmeye çalıştı fakat öyle olsaydı birileri not bırakmaz mıydı?

Onu başka yere göndermesi için Tanrı’ya dua etti. Sonunda Ohio’da küçük bir üniversiteye girdi. Daha iyi bir yer olsa da iki kere doçentten profesörlüğe geçme şansı görmezden gelindi.  Birçok araştırma deneyimi vardı. Adil olmadığını hissettiğini söyledi.

‘’Hiçbir eksiğim yoktu.’’

2009’da ise hala profesör olarak çalıştığı Azusa Pasifik Üniversitesi’nde bir iş için Güney Kaliforniya’ya taşındığında durumu gittikçe iyileşmeye başlamıştı.

‘’Los Angeles’ta ben de çeşitliliğin bir parçasıyım.’’

‘’Çokkültürlülük’’ adlı kitabın ortak yazarı 58 yaşındaki Lee, şu anda yaptığı işten gurur duyduğunu ve bir göçmen olarak kendi bakış açısının farklı kültürlerden gelen öğrencilerle çalışarak öğretmen olan öğrencilerini şekillendirmeye yardımcı olduğunu bildiğini söyledi.

‘’Bu ülkenin gücü, çeşitliliği itici gücümüz olarak benimsemektir.’’

Sharon’un Hikayesi

20 yaşındaki Sharon, ülkenin batı kısımlarındaki kahve yetiştirilen bölgede büyüdü. Küçük bir kızken yiyecek kıtlıklarında ağaçtan mango toplayıp dilimledikten sonra okuldaki öğrencilere satardı.

Sharon 13 yaşındayken babası, rakip bir çetenin üyelerinin kendisini öldürmeyi planladığını, ancak kendisine acı çektirmek için önce kızlarını hedef almayı düşündüklerini öğrendi. Hemen ardından Sharon ve o zamanlar 8 yaşında olan küçük kız kardeşi kuzeye giden bir otobüse bindi.

Sonunda Teksas’a vardılar ve diğer refakatsiz çocuklarla birlikte göçmen gözaltı tesislerinde birkaç hafta geçirdiler, yetişkinlerin ‘’öğretmenim’’ diye hitap edilmekte ısrar ettikleri İngilizce dersleri aldılar.

Los Angeles’ta anneleriyle buluştuklarında çok az İngilizce bilmesine rağmen 7. Sınıf derslerine devam etmek için kendini zorladı. Diğer öğrenciler öğretmenlere ‘’Bay’’ ve ‘’Bayan’’ diye hitap ederken Sharon ise Teksas’ta öğrendiği gibi hitap ediyordu.

Diğer öğrenciler onunla alay ediyorlardı. Ona ‘’öğretmen diyen kız’’ ismini takmışlardı. Zaten cesareti kırılmış olan Sharon, kısa süre sonra babasının kayıp olduğu bildiren bir telefon ve ardından Honduras’taki bir akrabasından gelen ve kuru bir dere yatağına atılmış kırmızı bir çuval içindeki cansız bedeninin resmini içeren bir mesaj aldı. Sadece bacakları gözüküyordu ama Sharon babasının pantolonunu tanımıştı.

O kadar çok bağırmıştı ki en sonunda bayılmıştı. Aylarca umutsuz hissetti. Uyumak veya şehirde dolaşmak için okulu asıyordu. Oldukça kayıtsız olan Sharon, hamile olduğunu öğrendiğinde depresyondan çıkmaya başladı.

‘’Kızım beni kurtardı. Benim motivasyonum haline geldi.’’

Sharon iş aramaya başladı fakat yasal iş belgeleri ve yeterli İngilizce seviyesi olmadığı için zor olacağını biliyordu. Los Angeles’ın güneyinde bazen alışveriş yaptığı 99 Sent mağazasının sahibinin pazartesiden cumaya 11 saatlik vardiya için kasiyere ihtiyacı vardı. Haftalık 400 dolar veriliyordu.

Asgari ücretin altındaydı. Sharon bunu biliyordu ama tek şansı buymuş gibi hissediyordu. Mağazanın sahibi ondan iş belgesi istememişti ve bebeğini yanında getirebileceğini söylemişti. Orada aylar boyunca çalıştı fakat ikinci çocuğuna hamileyken mağazada silahlı soygun olduğu için istifa etti.

O zamandan beri bir köşedeki dükkânda siparişleri paketlemek, UberEats için teslimat yapmak, pandemi sırasında bir ofis binasını dezenfekte etmek ve Koreatown yakınlarında bir gece kulübünün içkiyle kabuk bağlamış zeminlerini temizlemek gibi işler yaptı. 

Cuma ve cumartesi akşamları kulüpte barı temizliyor ve içki servisi yapıyordu. Henüz 21 yaşında olmadığı için sadece alkolsüz içki servisi yapmasına izin veriliyordu. Müşterilerin neredeyse her gece ona teklifler yaptığını söylüyordu.

‘’Sen göçmensin değil mi? ‘’Daha fazla para kazanmak istemez misin?’’

‘’Burada işin bittiğinde benimle buluşman için sana 500 dolar ödeyebilirim.’’

Hepsine aynı cevabı veriyordu. ‘’ Üzgünüm, böyle bir şeyi kabul edemem.’’

Kendisine ayrılan saatlerde bitirebileceğinden daha fazla iş verildiğini ve bitirmek için kalmasına rağmen ekstra saatler için hiçbir zaman ödeme yapılmadığını söyledi. Durumu patrona açıkladığında ve bir işçi hakları grubuyla iletişime geçmeyi düşündüğünü söylediğinde patronu onu vardiyalara çağırmayı bıraktı.

‘’Yaptığım işlerde hiçbir zaman ciddiye alınmadım. Neler başarabileceğimi bilmiyorlar.’’

2021’de Amerika’da yasal bir şekilde çalışması için gereken belgeleri aldığında durumu iyileşmişti. Fakat hala iki büyük engel vardı. Çocuklarını gönderdiği kreş ararsa bir saat içinde onları alabileceği esnekliğe sahip bir işe ihtiyacı vardı ve İngilizcesini geliştirmesi gerekiyordu.

Pico-Union mahallesindeki bir McDonald’s’ta işe başvurduğunda kendisine daha fazla İngilizce bilmesi gerektiği söylenmiş. Bu durumun kendisini yenilgiye uğramış hissetirdiğini ve Amerika’ya geldiğinde dili öğrenmek için daha fazla çaba gösterip gösteremeyeceğini sorguladığını söylüyor.

‘’Belki bu benim hatamdır’’ diyor ve daha kesin konuşmadan önce duraklıyor. ‘’Hayır, bu benim hatam.’’

Tekrar duraksıyor ve o zamanlar ne kadar genç ve depresif olduğunu hatırlıyor ve sesi çatlıyor.

‘’Ben sadece küçük bir kızdım.’’

10 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

תגובות


bottom of page