top of page
Aynil Hayat Genan

KLOSTROFOBI TEDAVISINDE SANAL GERÇEKLIK

Klostrofobi, Ruhsal Bozuklukların Tanısal ve Sayımsal El Kitabı'nda (DSM-5) “Kaygı Bozuklukları” bölümünde “Özgül Fobiler” başlığı altında yer alır ve kapalı alanlara karşı duyulan yoğun ve mantık dışı korku olarak tanımlanır. Asansör, uçak, metro, MR cihazı ve tüneller kapalı alanlara örnek olarak verilebilir. Kişi bu alanlarda bulunduğunda, ortamda herhangi bir tehlike durumu olmadığı hâlde, yoğun bir kaygı ve korku duyar. Sadece kapalı alanlar hakkında düşünmek de klostrofobisi olan kişide korkuya ve kaygıya sebep olabilir. Bazı durumlarda kapalı alanlarda bulunmak kişinin panik atak geçirmesine de sebep olmaktadır. Klostrofobiye yol açan kesin bir sebep belirlenememekle birlikte, genellikle bir travma sonrası (kapalı bir alanda mahsur kalmak, kaza geçirmek ve bir süre yardım gelmemesi gibi) geliştiği görülüyor.

Son yıllarda sanal gerçeklik tekniklerinin psikolojik bozuklukların tedavisindeki yararlılığına dair birçok çalışma yayınlanmıştır. Spesifik olarak kaygı bozuklukları arasında da, yükseklik korkusu, örümcek korkusu, uçma korkusu, agorafobi ve klostrofobi üzerine çalışmalar bulunmaktadır. Wiederhold, dünyadaki en az 15 merkezden yayınlanan birçok çalışmada, özgül fobilerin sanal gerçeklik ile tedavisinin etkili bir yöntem olmasıyla beraber, geleneksel tedavilere kıyasla bazı avantajları olduğunun da rapor edildiğini belirtiyor. Geleneksel olarak özgül fobiler için gerçek yaşamda alıştırma (in vivo exposure) tedavisi uygulanıyor fakat bu tedavi yöntemi herkes için uygun olmayabiliyor. Bazıları, korkulan madde, mekân ya da durum ile yüzleşmekten çok korktuğu için maruz bırakma tedavisini ya kabul etmiyor ya da tedaviyi tamamlamadan bırakıyor. Tedaviyi kabul eden kişilerde bile, tedavinin epey caydırıcı olabildiği aktarılıyor. Onlara göre, bir şeylerin ters gitmeyeceğine dair bir garanti olmadığı için (örneğin asansörün arızalanması gibi), danışanlar güvende hissetmeyebilirler. Aynı zamanda bazı korkulan durumlara erişilebilirlik zor olacağı için (uçağa binme korkusu gibi), bu gibi durumlarda da sanal gerçeklik avantajlı olmuş oluyor. Botella ve diğerlerinin, sanal gerçeklik tedavisinin kapalı alanda kalma korkusuna olan etkisini araştırma amacıyla yaptığı bu çalışma, psikolojik destek için başvuran 4 katılımcı ile yapılmıştır. Katılımcıların üçü “panik bozukluk içeren agorafobi”, biri ise “klostrofobi” tanısı almıştır. Agorafobi, kişinin kaçmanın zor olduğu durumlarda kalmaktan ya da durum kötüye gittiğinde yardım alamayacağından korkmasıdır. Kişiler halka açık yerlerden ve kalabalık alanlardan korktukları gibi asansör, sinema ve amfi gibi mekânlarda da kaygı yaşayabilirler. Örneğin agorafobisi olan biri sınıfta ya da sinemada, herhangi olumsuz bir durumda kaçmak daha kolay olacağı için, kapıya en yakın yere oturmayı tercih edebilir. Çalışmadaki 4 katılımcı da, klinik tanılarına ek olarak, “kapalı alanlara karşı duyulan aşırı korku ve bu alanlardan kaçınma” şikâyeti ile araştırmaya dahil edilmiştir.


Sanal Ortamlar Çalışma dizaynında, klostrofobik ortamın zorluk seviyelerini derecelendirmek adına ev ve asansör olarak 2 tane farklı alan, bu iki alanın da kendi içinde farklı zorluk seviyeleri olacak şekilde durumlar oluşturuluyor. İki alanda da katılımcılar sanal ellerini görüp, sanal objeleri kullanıp hareket ettirebiliyorlar.

Birinci Ortam: Ev Birinci oda 3x5 metrelik, perdeli büyük bir penceresi olan ve kapısı küçük bir bahçeye açılan bir oda. Kapı ya da pencere açıldığında mavi gökyüzü görülebiliyor ve kuş sesleri duyulabiliyor. İkinci oda ise içinde herhangi bir eşya ya da penceresi olmayan 3x3 metrelik bir alan. Bu odanın tavanı ve yeri, daha kapalı bir his vermek için, koyu bir ahşap rengine sahip. Odanın ortasında katılımcının kullanması için üzerinde tuşlar olan bir kürsü bulunuyor. Katılımcı, buradaki tuşlara basarak odanın kapısını kapatıp açabiliyor ya da, eğer kendisi buna karar verirse, kapı kapandıktan sonra çıkışı engelleyebiliyor. Aynı zamanda odanın duvarları, yine tuşları kullanarak, yer değiştirebiliyor ve odanın boyutu minimum 1 metrekareye kadar düşürülebiliyor.

İkinci Ortam: Asansör Bu ortamda büyük bir penceresi olan geniş bir giriş bulunuyor. Bu girişin ötesinde katılımcı tuşa basarak asansörü erişim sağlıyor. Bu ortamda, farklı değişkenler dikkate alınarak (boyut, pozisyon ve asansörün çıkışının engellenmesi gibi), klostrofobik tehdide sebep olabilecek 4 farklı durum oluşturuluyor:

  1. Katılımcı, en alt katta bekleyen, kapısı açık duran, 1x2 metrelik asansörün içinde durup girişe doğru bakabilir ve istediği şekilde girip çıkabilir.

  2. Katılımcı asansöre bindikten sonra kat tuşuna basar, kapı kapanır ve asansör çalışır. Asansör farklı katlara gidebilir ve kapı başka bir katta açıldığında katılımcı kendi isteğine göre çıkar ya da çıkmaz.

  3. Asansör çıkışı engellenebilir. Bu seviyede katılımcı bir tuşa basarak asansör kapısının açılmasını engelleyebilir. Bu durumda, sistemin rastgele seçtiği süre bitene kadar kapı açılamaz. Buradaki amaç bir arıza simüle etmek.

  4. Son durumda ise duvarlarından birinin, gürültülü bir ses çıkararak, hareket edip, katılımcıyı 1 metrekarelik bir alana kadar sıkıştırabilen küçük bir asansör bulunmaktadır.


Tedavi Süreci Katılımcılara haftada 2 seans olacak şekilde 8 seanslık sanal gerçeklik tedavisi uygulanıyor. Sanal gerçeklik ile maruz bırakma, seans başı yaklaşık 35-45 dakika sürüyor. Bu seanslar sırasında, terapist, video monitörü aracılığıyla sanal ortamı gözlemliyor. Terapist geleneksel bir maruz bırakma seansında olduğu gibi katılımcıya yönergeler veriyor ve katılımcıyı kaygı seviyesi düşene kadar ortamda bulunması doğrultusunda teşvik ediyor. Katılımcının kaygı seviyesi 5 dakikada bir ölçülüyor (SUDS ölçeği ile). Tüm katılımcılar için tedavinin tek odağının klostrofobik korku olduğu çalışmada belirtiliyor.

Sonuçlar Tedavi sonucunda tüm katılımcıların, hedef davranışları (katılımcılarda korku ve kaygıya sebep olan durumlar) ile yüzleşirken duydukları korkunun azaldığı gözleniyor. Katılımcıların, Davranışsal Kaçınma Testini (Behavioral Avoidance Test) tedavi öncesinde tamamlayamazken, tedavi sonrasında testin tüm gereksinimlerini yerine getirmede başarılı oldukları görülüyor. Davranışsal kaçınma testinde, katılımcılardan, 75 cm (en) x 1 metre (uzunluk) x 2 metre (boy) ebatlarında küçük bir odaya girip, kapı kilitli bir şekilde 5 dakika durmaları isteniyor. Katılımcılar teste istedikleri zaman son verip odadan çıkabiliyor veya yaşayacakları kaygıyla baş edemeyeceklerini düşünüyorlarsa odaya girmeyi reddedebiliyorlar. Aynı zamanda, bu test sırasında hissedilen korkunun azaldığı, davranışsal performansın ve korkulan durumda bulunurkenki öz-yeterliliğin yükseldiği tüm katılımcılar için rapor ediliyor . Y ukarıda bahsedilen tüm sonuçların 3 aylık takip değerlendirmesinde aynı şekilde sürdürüldüğü de belirtiliyor. Özetle, çalışmadan elde edilen veriler, sanal gerçeklik ile maruz bırakmanın klostrofobi tedavisinde yararlı bir yöntem olduğunu gösteriyor. Fakat sanal gerçeklik yöntemi, alanda diğer tedavi çeşitlerine kıyasla daha yeni olduğu ve etkililiği üzerine daha fazla çalışma yapılması gerektiği için, sanal gerçeklik tedavisinin etkililiği üzerine yapılan beyanları değerlendirirken biraz daha dikkatli olunması gerektiği çalışma yazarları tarafından belirtiliyor. Aynı zamanda yazarlar, çalışmaların daha fazla katılımcıyla, içinde kontrol grubu olan grup dizaynları ile sürdürülmesinin ve sanal gerçeklik yönteminin diğer psikolojik bozukluklar üzerinde de denenmesinin gerekliliği üzerine duruyorlar.


Kaynakça: -American Psychiatric Association. (2013). Diagnostic and statistical manual of mental disorders (5th ed.). Washington, DC: American Psychiatric Association. Balaram, K., & Marwaha, R. (2020). Agoraphobia. 595. -Botella, C., Baños, R. M., Villa, H., Perpiñá, C., & García-Palacios, A. (2000). Virtual reality in thetreatment of claustrophobic fear: A controlled, multiple-baseline design. Behavior therapy, 31(3), 583-

26 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


bottom of page