Amerikan Psikoloji Birliği’nin (2013) tanımına göre madde kullanım bozukluğu, tekrarlayan ve uyumsuz psikoaktif madde kullanımına bağlı olarak ortaya çıkan bilişsel, davranışsal ve fiziksel belirtiler ile nitelendirilen bir bozukluktur. Daha ağır durumlardaki ana belirtiler; madde kullanımına karşı şiddetli arzu ve aşerme, kendini kontrol etmede sorun yaşama, duygusal bozukluk (olumsuz ruh hali), strese karşı tepkiselliğin artması şeklinde sıralanabilir (Myers, 2019). Bu belirtiler kişide kayda değer seviyede psikolojik strese sebep olup, yaşamının sosyal ve iş hayatı gibi farklı alanlarında sıkıntıya uğramasına sebep olabilir. Madde kullanımı bireye ve topluma büyük hasarlar veren kronik bir bozukluk olmakla beraber, büyük bir halk sağlığı problemi haline gelmiş, uyuşturucu ve alkole bağımlılık dünya çapında çözümü zor bir problem olma yönünde ilerlemektedir (Kulaksızoğlu ve ark., 2020, s. 44). Uyuşturucu madde kullanımı Türkiye’de de her geçen gün artmaktadır (s. 43). Bununla birlikte madde kullanım bozukluğu tedavisinde, tedaviye uyum, tedavide kalma ve tedaviyi sürdürme oranlarının düşük olduğu iddiasını test etmek amaçlı Kulaksızoğlu ve arkadaşlarının (2020), 1 yıllık süre boyunca tedaviye başvuran hastaların hangi oranda tedavilerini sürdürdüğünü ve bıraktığını saptama amaçlı yaptığı çalışmada; çalışmaya alınan 404 hastanın 3 aylık dönemde temiz kalma oranı %79.9 (323 kişi) iken, 12 aylık dönemde temiz kalma oranının %44.5’e (177 kişi) düştüğü gözlemlenmiştir. Olası bir faktör olarak, aktarılan başka bir çalışmada da, yaşlı yetişkinlerin, gençlere göre bağımlı olma ihtimalinin daha az olduğu ve tedaviyi genç yetişkinlere göre daha uzun süre sürdürdükleri tespit edilmiştir (s. 43). Madde kullanım bozukluğunda tedaviyi bırakma faktörleri incelenirken, genellikle hasta odaklı nicel faktörlere odaklanılmış olduğunu, kullanıcıların kendi perspektiflerinin nadiren incelendiğini belirten Nordheim ve arkadaşları (2018), Norveç’te yaptıkları bu çalışmada, hastaların yatılı madde kullanım bozukluğu tedavisini bırakma sebeplerini hasta perspektiflerinden incelemiştir.
Çalışma, Norveç Oslo Üniversite Hastanesinin bağımlılık tedavisi bölümündeki madde kullanım bozukluğu tedavisini bırakan 19-29 yaşlarında 15 katılımcı ile yapılmıştır. Çalışmada tedaviyi bırakma nedenleri üzerine açık uçlu soruların olduğu yarı-yapılandırılmış bir anket kullanılmıştır. Çalışma sonucu üzerine yapılan analize göre 4 ana sebep belirleniyor: madde aşerme, olumsuz duygular, kişisel ilişki ve aktivite. Alt tema olan tedaviyi iyileştirme yolları da katılımcıların tedavide daha uzun kalmalarını sağlayacağını düşündükleri maddeleri içeriyor.
Madde Aşerme
Birçok katılımcı madde aşermenin tedaviyi bırakmada tetikleyici bir faktör olduğunu belirtmiştir. Örneğin Afzal (19): “Tedaviyi bırakmam kasti değildi. Nasıl desem… Kafayı bulmak istedim ama burada değil (tedavi tesisinde). Ya da buraya uyuşturucu sokmak istemedim. O yüzden de buradan ayrıldım.” Şeklinde ifade ediyor. Başka bir katılımcı Hedda (27) her sabah kalktığında komodinin üzerinde duran “hazır karışıma” uzandığını ve tedavi süresince de bunun devam ettiğini anlatıyor. Madde aşermesinin tüm enerjisini ve konsantrasyonunu tükettiğini, bu düşüncelerden uzaklaşmanın çok zor olduğunu ve aşerme başladığında bunu sanki fiziksel bir hareketlenme gibi hissettiğini belirtiyor.
Olumsuz Duygular
Görüşmelerin sonucunda katılımcıların birçoğunun kontrol etmeyi güç buldukları zorlu duygularla mücadele ettikleri ortaya çıkmıştır. Katılımcıların tedaviyi bırakmayı, hislere ya da duygusal durumlara bağladığı görülmüştür. Bazıları için bu, spesifik yeni bir olayken, bazıları geçmişte olanlardan tetiklendiklerini belirtmiştir. Örneğin Trym (21) bunu şu şekilde tarif ediyor;
Ben bir erkeğim, değil mi? Duygularımı açık etmemeliyim, yalnız olmamalı, ağlamamalıyım, değil mi? Kimseye göstermeme ve saklama gibi bir fırsatım olduğunda, bunu yapıyorum. Kafayı bulmak için tedaviyi bırakıyor değildim; sadece bir anda ayrılmaya karar verdim. Nedenini bilmiyorum. Dürtüsel bir davranıştı. İlişkim sona erdikten sonraki duygularla baş edemiyordum.
Lars (28) madde kullanmayı bıraktığında, sahip olduğu diğer problemlerinin farkına vardı. Madde kullanmak onun için bir başa çıkma yöntemiydi ve uyuşturucu kullanmayı bıraktığı süreçte acı çekmeye, kederlenmeye başladı. Katılımcıların birçoğu uyuşturucuyu kendilerini düzene sokmak ve kendi kendini tedavi etmek adına kullandığını belirtiyor. Jakob (23) bunu şu şekilde ifade ediyor: “Kötü ve karanlık bir şekilde bir bağımlı olduğunu fark ediyorsun ve bu hiç de cazip bir şey değil. Bununla başa çıkmak için ağır maddelere başladım ki bu durum hakkında düşünmekten kaçınabileyim.”
Kişisel İlişki
Katılımcıların bazıları, personellerle iletişimin eksik olduğu durumları, tedaviyi bırakmayı etkileyen bir faktör olarak bildirdi. Hedda (27) kendine ait çok fazla zamanı olduğunu belirtti:
İyice depresif olmaya başladım. Öfkelendiğimi hissettim, çok öfkeliydim ve etrafta insanların olmasına dayanamadığımı hissettim. Böyle olunca yarı-izole birime yerleştirildim. Sonuç olarak, personelle çok az iletişimim vardı, bu da bana tek başıma kaldığım çok fazla zaman verdi… Sonra başka bir birimde biriyle tanıştım ve bana eroin sattı… Unutulmuş gibiydim. Gözden ırak, gönülden ırak gibi. Böyleydi.
Brage’ın (24), personel tarafından gerçekleştirilmeyen beklentileri vardı:
Birincil temasım (tedavi süresinde zamanın büyük bir kısmını hastayla geçiren sosyal çalışan ya da hemşire) bana tedaviye ara vermemi ve 1 ay sonra geri gelmemi söyledi; bu sırada tedavi tesisindeki bir psikologdan danışmanlık alacakmışım. Psikolog tarafından bir kere bile iletişime geçilmedim. Bir fırsat elimden alınmış gibi hissettim; Bana diğerlerine gösterdikleri çabayı göstermediklerini hissettim.
Aktivite
Aktivitenin yokluğu ve madde kullanım bozukluğu tedavisi sırasında yapılacak bir şeylerin olması gerektiğinin önemi katılımcılarca belirtilmiştir. Erik (28) bunu şöyle ifade ediyor; “Burada yapamadığım ve dışarıda yapmak istediğim bir sürü şey vardı. Yani, devam etmek istediğim olumlu şeyler (hobiler) ve eğlenceli aktiviteler.” Aslak (23) gibi bazı katılımcılar egzersiz yapmak için imkânların eksikliğinden bahsediyor: “Ahırda çalışmayı gerçekten sevdim. Vücudu kullanarak yapacak bir şeylerin olmasını. Örneğin, bazı görevlerimiz olabilirdi, bazı fiziksel aktiviteler de, böylece biraz hareket edip yorulurduk.”
Tedaviyi iyileştirme yolları: Neler katılımcıların tedavide daha uzun durmasına neden olabilirdi?
Trym (21) personelin bir çeşit “ebeveyn” rolü üstlenip ona duyguları öğretmelerini arzu ettiğini bildiriyor ve hayatının büyük bir çoğunluğunu uyuşturucuyla harcadığını, bunları küçükken öğrenemediğini belirtiyor:
Bence duygusal hislerden kaçınmayı imkânsız kılacak bir sistem gerekiyor. İlgili ve sevecen olunmalı. Hayatta ne kadar fazla zevk alacak şey olduğunu ya da çok iyi veya çok kötü durumda olduğumuz için etrafımızda olduğu halde göremediğimiz güzel şeylerin varlığını öğretmek üzerine bu sistem düzenlenmeli. En iyi ve en kötü arasında farklı şeylerden edinebileceğin çok büyük bir duygu çeşitliliği var. Kafayı bulduğumuzda biz bunları kaybediyoruz, değil mi? Yani kısaca, duyguları nasıl hissedeceğimizi öğrenmek. Ve bu duyguları nasıl seveceğimizi de elbette.
Katılımcıların çoğu personelle daha yakın iletişim ile birlikte daha fazla güven ve anlayışın tedaviyi daha uzun sürdürmede faydası olacağını belirtiyor. Aynı zamanda daha fazla aktivitenin olmasının önemini de vurguluyorlar. Thomas (29), hafta boyunca istekle beklediği tek şeyin, ahıra gidip atlarla beraber oldukları gün olduğunu söylüyor.
Lars (28), tedavi sonrası bakım ve takibin de önemini vurguluyor. Lars, yatılı tedavi bittikten sonra “tamamen özgür olmayı” deneyimlediğini, bunun tamamen yalnız olduğu anlamına geldiğini ve kendisinin hiçbir zaman yalnızlıkla baş edebilen birisi olmadığını anlatıyor.
Bahsedilen bu 4 faktör de birbirleriyle ilişkili oldukları için hepsini bağımsız bir şekilde ele almak mantıklı olmayacaktır. Katılımcılar, madde aşermenin aynı zamanda kendilerini düzene sokmak için de bir arzu içerdiğini belirttiler. Madde, katılımcılar tarafından, zorlu duyguları düzene sokmak için kullanılmıştı. Bununla birlikte katılımcılar, tedaviyi takiben, eskiden yaptıkları yanlışların farkındalığıyla baş edebilmek için daha ağır maddeler kullanmaya başladıklarını belirtmişlerdi. Uzun bir süre madde yokluğunda olmak, daha önce madde kullanarak düşünmekten kaçındıkları konular hakkında iç görü kazanmalarına sebep oldu. Bu da, madde kullanımın tekrarlanması riski ve ölüm riskinin tedaviden sonraki ilk aylarda en yüksek seviyede olması bilgisiyle uyuşuyor (s. 33). Bu sebeple, hastalara olumsuz duygularla sağlıklı bir şekilde baş etme yetisinin öğretilmesi ve tedavi bittikten sonra da hastayı takibin önemli olduğu söylenebilir. Bununla birlikte, katılımcıların belirttiği başka bir nokta da kişisel iletişimdi. Birincil temaslarıyla ve psikologlarıyla daha fazla zaman istediklerini söylemişlerdi. Bununla alakalı olarak, terapist ile olumlu bir ilişki ve düzenli randevuya dayanan, devamlılık ve takibin, tedavi sonuçlarını olumlu olarak etkilediği görülmüştür (s. 33). Hastaya bakım devamlılığının, umut ve güven hissi sağlamak adına çok önemli olduğu belirtilmiştir. Norveç’te yapılan başka bir çalışmada, tedaviyi bırakmalarına takiben, personelin istikrarsız müdahalelerinin, hastalar tarafından tedavinin en olumsuz yanı olarak seçildiği görülmüştür (s. 34). Son olarak, katılımcılar daha fazla aktivite olmasının önemli olduğunu söylemişlerdi. Hayatlarında anlamlı bir aktivitenin ya da planlanmış görevlerinin olmaması, madde aşermeye ve olumsuz duygulara sebep olabilir. Terapiye hobilerin dahil edilmesinin, tedavinin tamamlanmasında olumlu etkisi olduğu görülmüştür. Aynı zamanda fiziksel aktivitenin madde kullanmama sürecini desteklediği ve komorbid anksiyete ve depresyon semptomlarını da iyileştirmeye fayda sağladığı çalışmalarca görülmüştür (s. 34).
Aynil Hayat Genan
Kaynakça:
American Psychiatric Association. (2013). Diagnostic and statistical manual of mental disorders (5th ed.). Washington, DC: American Psychiatric Association.
Kulaksızoğlu, B., Bingöl, M. S., Gülengöz, M., & Kuloğlu, M. M. (2020). Madde Kullanım Bozukluğu Tedavisinde Bir Yıllık Tedavide Kalma Oranları: Geriye Dönük Bir Çalışma. Firat Tip Dergisi, 25(1).
Myers, B. (2019). Psychotherapy for substance use disorders. In Global Mental Health and Psychotherapy (pp. 241-256). Academic Press.
Nordheim, K., Walderhaug, E., Alstadius, S., Kern-Godal, A., Arnevik, E., & Duckert, F. (2018). Young adults’ reasons for dropout from residential substance use disorder treatment. Qualitative Social Work, 17(1), 24-40.