SİNESTEZİ: SİZ HİÇ GÖKKUŞAĞINI KOKLADINIZ MI?
Daha önce hiç radyoda çalan şarkıdan gelen lavanta kokusunu veya kütüphanede gördüğünüz bir kitabın ekşi tadını aldınız mı? M harfinin sarı renkte, 6 sayısının ise cinsiyetinin kadın ve mesleğinin de doktor olduğunu düşündünüz mü hiç? Peki ya notalara dokunabilmek olağan bir durum muydu?
Sinestezi, birlikte algılamak anlamına gelmektedir. Dışarıdan gelen uyaranların ilgili duyularımız dışındaki duyular tarafından da algılanma hâlidir. Görme, duyma, dokunma, tat ve koku duyularımızın anormal bir şekilde iç içe geçmesiyle oluşan bu duruma sahip olan kişilere “sinestet” denmektedir. Sinestezi hastalık değil, psikolojik bir fenomendir. Duyuların birbirleriyle yaptığı kombinasyonları içerdiği için yaklaşık 60 alt tipi bulunmaktadır. Karşımıza en yaygın olarak çıkan grafem-renk sinestezi türüdür. Bu sinesteziye sahip olan bireyler harfleri ve sayıları renkler ile ilişkilendirmekteler. Ünlü yazar Vladimir Nabokov’da grafem-renk sinestezisine sahipti. Harflerden bazılarına belirli renkleri atfetmişti. Nabokov, BBC’ye verdiği bir röportajda kendi baş harfleriyle alakalı “V bir tür soluk, şeffaf pembe: teknik olarak kuvars pembesi olarak adlandırılıyor: bu, V ile bağlayabildiğim en yakın renklerden biri. Öte yandan N, grimsi-sarımsı bir yulaf ezmesi rengidir.” diyor. Dahası, ünlü yazar eşinin ve çocuğunun da sinestezik olduğunu belirtiyor. Unutulmamalıdır ki her sinestet aynı harf veya sayıyı aynı renk olarak algılamaz. Her sinestetin kendi sinestezileri istemsiz ve otomatik olarak meydana gelmektedir. Daha nadir olarak görülen harf-tat sinestezisinde resimleri ve kelimeleri bazı tatlarla veya yemeklerle ilişkilendirilir. Bazı sinestetlerin duygularının bile bir tadı vardır. Mesela çok heyecanlı birisiyle aynı ortamda olduğunda sevdiği bir yemeğin tadını alabilir. Sinestezinin bir diğer türü olan kromestezi ise sesler ve renklerin bağdaştırılmasıdır. Örneğin kapı ziline mor rengi, piyanodan gelen do sesi ise turuncu rengi ifade edebilir. Sinestezinin sebebi hâlâ tam olarak bilinmemektedir. Birçok insan bu durumu yabancı maddelerden kaynaklı bir halüsinasyon olarak ele alıyor. Sinesteziyi halüsinasyonlardan ayıran nokta ise sinestetik duyumların istikrarlı olmasıdır. Bir sinestet için B harfi her zaman sarı veya güneşin tadı her zaman acıdır, değişmez. Yaşamın ilerleyen zamanlarında öğrenilebilecek bir durum değildir. Ek olarak, bireyler sineztezik olduklarını öğrendiklerinde diğer insanlar için B harfinin nasıl sarı olmadığının şaşkınlığı içine girerler. Toplumun %4.4’ünde görülen sinestezinin nörolojik ve genetik bazı açıklamaları mevcut. Örneğin bulutlara baktığımızda görsel uyaranları yorumlamamızı sağlayan oksibital lob aktifleşecektir. Fakat eğer bir sinestet, bulutları gördüğünde Sezen Aksu’dan Yalnızlık Senfonisi’ni de duyuyorsa işitme ile ilgili olan temporal lobunu da aktifleştiriyor demektir. Kısacası, nöronlar ikincil duyusal alanı istemsiz bir şekilde aktif hâle getiriyor. Bilim insanları yaptıkları araştırmalarla sinestezisi olan insanların ilgili uyaranlara bağlı beyin bölgeleri arasındaki bağlılığın daha yüksek olduğunu belirtmektedir.
Ayrıca, sinestet olanların büyük bir çoğunluğunun birinci dereceden akrabalarında da sinestezisi mevcuttur. Sinestezi kimileri tarafından olumsuz bir durumu yansıtırken, kimileri için ise yaratıcılık ve hafıza gibi bilişsel yetenekleri olumlu derecede etkileyen özel bir deneyim olarak karşımıza çıkmaktadır. Ünlü ressam Vasilly Kandinsky sinestezikti. Kandinsky’ın tablolarında duyularla ilgili bir karmaşa olduğu gözükmektedir. Âdeta müziğin resmini yapar ve tabloyu duymamızı ister. Bunun yanında Vladimir Nabokov, Amy Beach, Gyorgy Ligeti, Joachim Raff, Henrik Wiese, Franz Liszt, Olivier Messiaen, Konstantin Saradzhev gibi sanatçıların da sinestezisi vardı. Sinestezisi olan kişiler, duyuların iç içe geçmesi veya birliktelikleri ve normalden daha fazla görselliğe sahip oldukları için dünyayı farklı bir şekilde deneyimlemeleriyle daha yaratıcı ve üretici olabilirler. Sinestezi, sinestet olmayanların algılayamayacağı bir deneyimdir. Çünkü sinestetler, benzemeyenler arasındaki benzerlikleri kendilerine özgü duyularla birleştirerek bu deneyimi yaşamaktalar.