Barg ve diğerleri şimdi bahsedeceğim bu çalışmayı klinik tanımlamalara kıyasla, yaşlıların depresyonu nasıl tanımlayıp ifade ettiğini anlayabilmek amacıyla yapmıştır.
Depresyon yaşlılar için önemli bir halk sağlığı sorunudur. Dünya Sağlık Örgütü, ileriki yıllarda majör depresyonun kalp hastalıklarından sonra engelliliğe en fazla sebep olan hastalık olacağını öngörmüştür. Ruhsal Bozuklukların Tanısal ve İstatistiksel El Kitabına (DSM-5) göre, majör depresif bozukluk tanısının konulabilmesi için beş ya da daha fazla depresif belirtinin, iki hafta ya da daha uzun süre zarfında görülmesi gerekmektedir. Depresif belirtiler depresif duygudurum, normalde zevk alınan hiçbir şeyden zevk alamama (anhedoni), kiloda veya iştahta kayda değer değişiklik, uyku düzeninde değişiklik, konsantrasyon sağlamada sıkıntı, düşük enerji, suçluluk ve değersizlik hissetme, psikomotor retardasyon (düşüncelerin, konuşmanın, fiziksel hareketlerin yavaşlaması) ve intihar düşüncesidir. Fakat majör depresif bozukluk tanısı kadar, tanıya tam uyum göstermeyip bu belirtilerin bir kısmını göstermek de (majör olmayan depresif bozukluk) yaşlılar için çok büyük önem arz eder. Örneğin, Amerika’daki bakımevindeki yaşlılarla yapılan çalışmalarda, %14’lük bir kısım major depresif bozukluk tanısı gösterirken buna denk gelen sayının yaklaşık dört katı kadarının depresyon belirtileri gösterildiği görülmüştür. Yaş arttıkça kişilerde majör depresif bozukluk görülme oranının azaldığı rapor edilse de, depresyon belirtileri ve intihar düşünceleri artmaktadır. Bununla birlikte yaşlılarda depresyon çoğunlukla fark edilmiyor, tedavi edilmiyor ya da yeterli ve uygun tedavi uygulanmıyor. Bunun sebeplerinden biri de yaşlıların depresyon hakkında düşüncelerinin ve tanımlamalarının kendilerine verilen tedavi ile uyuşmamasından kaynaklanabileceği belirtiliyor. Yaşlılar depresif belirtileri “yalnızlık” gibi kavramlarla tanımlayabilir ve kendi depresif durumlarından bahsettiklerinde de bunu yalnızlık üzerinden anlatabilirler. Yaşlılarda depresyonu değerlendirme ve tedavinin zorluğunun sebeplerini çözümlemek sadece hastalık deneyimini anlamak değil, ilk etapta yaşlıların depresyonu nasıl kavradığına ve tasvir ettiğine önem vermekten geçiyor. Yapılan bu çalışmada da üç farklı yöntem kullanılarak bu ilişkinin ölçülmesi hedefleniyor. Öncelikle katılımcılara standart majör depresif bozukluk ölçekleri uygulanıyor. Sonrasında sorulduğunda devam etmek ve bu testlerin üzerine ek bir şeyler söylemek istediğini söyleyen katılımcılara “Depresyonun sebepleri nedir?” ve “Depresif olmak nasıl bir şeydir?” şeklinde açık uçlu sorular soruluyor. Üçüncü bir test olarak her görüşmenin başında katılımcılardan “depresif bir insan”ı ya da depresifken kendilerini tarif eden kelimeler yazmaları isteniliyor.
Depresif bir insanı tarif eden kelimeler sorulduğunda en çok söylenen kelimler; yalnız, ilgisiz, morali bozuk, üzgün ve konuşkan olmayan olarak hesaplanıyor. Depresifken kendinizi tarif eden kelimeler diye sorulduğunda ise; üzgün, yalnız, yorgun, endişeli, depresif ve fiziksel acı en çok söylenen kelimeler olarak hesaplanıyor. Depresif bir insanı ya da depresifken kendini tarif ederken en sık söylenen kelime ise yalnız oluyor.
Açık uçlu soruların sorulduğu görüşmede de 101 katılımcıdan 74’ü depresyonu yalnızlık ile bağdaştırdı ve genel anlamda şu üç şekilde bahsedildi;
Yalnızlık yaşlanmanın doğal bir parçası ve genellikle ölüm ya da terk edilmeyle arkadaşların ve ailenin kaybına bağlıdır. Mesela depresif olmayan dul bir kadın katılımcı şöyle söylüyor “Yani, yaşlanıyorsun, yalnız hissediyorsun. Eşin yok, kimse yok, sadece kendin varsın. Tüm çocukların evlendi ve sen yalnız birisin.”
İkinci olarak katılımcılar yalnız insanların kendilerini geri çektiklerini ve yalnızlıklarına kendilerinin sebep olmuş olabileceğini belirttiler. Depresif olmayan evli bir kadın katılımcı şöyle belirtiyor; “Yalnız hissediyorlar… Bunu kendi kendilerine yapıyorlar. Yalnız kalmak istiyorlar. Yani, dışarı çıkıp diğer insanlarla beraber olmuyorlar.” Aynı katılımcı şu şekilde ekledi “Bence insanların içine girmelisin… Çünkü az ya da çok diğer insanlarla birlikte olduğunda bunu daha kolay atlatabilirsin. Ama ben kendimi herkesten uzaklaştırdım. Evet, sanırım böyle oldu.”
Katılımcılar aynı zamanda yalnızlığı depresyona bir geçit olarak yani depresyonu yalnız hissetmenin ciddi bir sonucu olarak gördüklerini belirttiler. Depresyon belirtileri gösteren biri hakkında kısa bir anlatıdan sonra depresif olmayan evli bir erkek katılımcı hikayedeki kişi hakkında şunu söyledi “Bu kişi yalnız hissediyor ve onun sabahları yataktan kalkması için yeterli bir sebep, hiçbir şey yok. İşte bu da… mental sağlık problemine sebep oluyor.”
Çalışmada belirtildiği üzere, depresyon yalnızlık şeklinde yaşanılıp ifade edildiğinde, bu durum yaşlı bireyler ve doktorları tarafından yaşlanmanın getirdiği doğal bir durum olarak görülebilir. Böylece yalnızlığı tanı değeri olan bir belirti olarak görmeyip ileri derecede bir tanısal değerlendirme yapılma gereği duyulmama ihtimali yüksektir. Üzerinde yeterince durulmamış yalnızlık hissi depresyona geçit verebilir ya da yalnızlık hissi depresyonun hafif bir hali gibi görülebilir. Katılımcılar arasında son haftalarda yalnız hissettiğini söyleyenler, hissetmeyenlere kıyasla daha depresif, endişeli ve ümitsiz olmak ile beraber üzgün olduklarını ve hiçbir şeyden zevk alamadıklarını belirtmeye daha yatkın çıktılar. Yaşlılarda depresyon tanısı ve tedavisindeki zorlukları azaltmak adına, eğer klinisyenler bunu deneyimleyen yaşlıların depresyon ve tedavi tasvirine uygun bir tedavi yöntemi tasarlayıp ortaya koyarsalar, bunun yaşlıların depresyon tedavisi adına atılmış önemli bir adım olabileceği çalışmada belirtiliyor. Yaşlıların depresyon algısının merkezinde olan sosyal izolasyon ve yalnızlık sosyal faktörleri üzerinden klinik müdahale yapılması, yaşlıların depresyon tedavisine daha ilgiyle yaklaşmasını sağlayabilir. Aynı zamanda, çalışmada klinisyenlere bir uyarı yapılıyor ve yalnızlığın sadece depresyona yol açan bir faktör değil, depresyonun direkt göstergesi olabileceği söyleniyor. Buna ek olarak, büyük bir çoğunluk depresyon gibi mental bir rahatsızlıklığa sahip olmanın kötü bir damgalama ya da etiketleme olduğunu düşündükleri için, yalnızlığı depresyonu ifade etmek için kullanıyor olabilirler. Son olarak, yaşlıların depresyon hakkındaki bu düşüncelerine rağmen, yalnızlık konusu hala fazla ilgi görmüş değil. Yalnızlığın nöroendokrin ve kalp damar hastalık belirtileriyle bağlantısı olduğu da görülmüştür. Yalnızlık sadece sosyal izolasyon ile bağdaştırılarak değil, tek başına bir sağlık durumu olarak hakkında daha fazla araştırma yapılması gereken bir konudur.
Barg, F. K., Huss-Ashmore, R., Wittink, M. N., Murray, G. F., Bogner, H. R., & Gallo, J. J. (2006). A mixed-methods approach to understanding loneliness and depression in older adults. The Journals of Gerontology: Series B, Psychological Sciences and Social Sciences, 61(6), S329-S339.