top of page

İŞYERİNDE YAŞANILAN SUÇLAR VE HUKUKi SORUMLULUK



Günümüzde birçok insan işyerlerinde çeşitli suçlara maruz kalmaktadır. Bu suçlar kişilerde psikolojik olarak çeşitli olumsuz etkiler bırakmaktadır. Bu sebeple Türk Ceza Kanunu kişileri korumak amacıyla işyerinde işlenen bu suçlara karşın failleri cezai sorumlulukla karşı karşıya bırakarak mağdurları korumaktadır. Ayrıca son dönemlerde mobbing de İş Kanununun kapsamına girmiştir ve işçiler korunmaktadır.

 

Mobbing Türk ceza hukukunda suç olarak düzenlenmemiştir. Fakat İş Kanununa tabi işyerlerinde mobbinge maruz kalan bir işçinin iş sözleşmesini haklı nedenle feshetme imkanı bulunmaktadır. Hukuk Genel Kurulu, bir kararında; davacı işçinin, işyerinde maruz kaldığı mobbing nedeniyle, hizmet sözleşmesini haklı nedenle feshedebileceği gibi, işe devam etmek suretiyle diğer yasal haklarını kullanma hakkına sahip olduğunu belirtmiştir. Mobbing teşkil eden eylemlerin içinde bazen ceza hukuku anlamında suç teşkil eden fiiller yer alabilir. Mağdura yönelik eylemin suç teşkil etmesi onun ayrıca mobbing olma vasfını ortadan kaldırmaz. Örneğin, Türk Ceza Kanununun (TCK) suç saydığı hakaret ve sövme (m. 125), yaralama (TCK, m. 86), cinsel taciz (TCK, m. 105), eziyet (TCK, m. 96) ve görevi kötüye kullanma (TCK, m. 257) gibi eylemler mobbing oluşturan eylemler içinde yer alabilir. İşyerinde karşılaşılması muhtemel olan bu suçlar ayrı ayrı olarak fail veya failler açısından cezalandırılır.

 

Hakaret:

TCK’nın 125. maddesinde düzenlenmiş olan hakaret suçuna göre, “bir kimseye onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnat eden veya sövmek suretiyle bir kimsenin onur, şeref ve saygınlığına saldıran kişi…hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır.” Maddeye göre; bir işçinin onur, şeref ve saygınlığını rencide edecek nitelikte somut fiil veya olgu isnat edenler veya sövenler hakaret suçunu işlemiş olurlar. Hakaret suçunun oluşabilmesi için, mağdurun rencide olmuş olması veya aşağılanmış olmuş olması gerekmez. Rencide olabilecek veya aşağılanabilecek nitelikte olması yeterlidir. Hangi fiillerin, kişiyi rencide edebilecek veya aşağılayabilecek olduğunun takdiri hâkime bırakılmıştır. Bu takdir hakkı kullanılırken, isnat olunan somut fiil veya olgunun ve yakıştırma ya da sövme fiillerinin nerede, hangi zamanda, hangi şekilde, hangi iş veya mesleğin işlenişi sırasında veya vasıtasıyla gerçekleştirildiğinin dikkate alınması gerekir.

 

Hakaret fiillerinin cezalandırılmasıyla korunan hukukî değer, kişilerin şeref, haysiyet ve namusu, toplum içindeki itibarı, diğer fertler nezdindeki saygınlığıdır. Bu suçun oluşabilmesi için, kişiye somut bir fiil veya olgu isnat edilmelidir. Örneğin, bir işçinin aynı sektörde faaliyet gösteren başka bir işyerine çalıştığı şirketin bilgilerini verdiği yönünde isnatta bulunulması durumunda hakaret söz konusudur. Kişiye isnat olunan somut fiilin gerçek olup olmamasının, hakaret suçunun oluşması bakımından bir önemi yoktur. Ancak, iddia olunan hususun gerçek olduğunun ispat edildiği durumlarda, fail cezalandırılmaz. Keza, kişiye herhangi bir olayla ilişkilendirilmeden, soyut olarak yakıştırmalarda bulunulması hâlinde de, hakaret suçu oluşur. Kötü bir niteliği veya huyu ifade eden sözler, somut bir fiil veya olguyla ilişkilendirilmese bile hakaret suçunu oluştururlar. Örneğin, bir kimseye “serseri”, “alçak”, “hayvan” denilmesi hâlinde, somut fiil isnadı söz konusu değildir. Aynı şekilde kişiye soyut olarak “hırsız”, “rüşvetçi”, “sahtekâr”, “fahişe” gibi yakıştırmalarda bulunulması hâlinde de hakaret suçu oluşmaktadır. Kişinin bedenî arızasını ifade etmekle veya kişiye bir hastalık izafe etmekle de hakaret suçu işlenmiş olur. Örneğin, kişiye “kör”, “şaşı”, “topal”, “kambur”, “kel” vs. demekle; kişiye “psikopat”, “frengili” veya “AİDS’li” demekle, hakaret suçu işlenmiş olur. Dikkat edilmelidir ki; davranışın kişiyi küçük düşürmeye matuf olarak gerçekleştirilmesi gerekir.

 

Eziyet:

TCK’nın 96. maddesine göre; “Bir kimsenin eziyet çekmesine yol açacak davranışları gerçekleştiren kişi hakkında…hapis cezasına hükmolunur.” Eziyet olarak, bir kişiye karşı insan onuruyla bağdaşmayan ve bedensel veya ruhsal yönden acı çekmesine, aşağılanmasına yol açacak davranışlarda bulunulması gerekir. Aslında bu fiiller de kasten yaralama, hakaret, tehdit, cinsel taciz niteliği taşıyabilirler. Ancak, bu fiiller, ani olarak değil, sistematik bir şekilde ve belli bir süreç içinde işlenmektedirler. Bir süreç içinde süreklilik gösterir bir tarzda işlenen eziyetin özelliği, işkence gibi, kişinin psikolojisi ve ruh sağlığı üzerindeki tahrip edici etkilerinin olmasıdır. Bu etkilerin uzun bir süre ve hatta hayat boyu devam etmesi, eziyetin bu kapsamda işlenen fiillere nazaran daha ağır ceza yaptırımı altına alınmasını gerektirmiştir. 

 

Eziyet suçu ile korunan hukuki yarar, bireyin maddi ve manevi varlığı ile kişinin şerefinin ve iç huzurunun korunmasıdır Suçun konusu eziyet edilen insanın ruh ve beden bütünlüğüdür. Herkes bu suçun faili ve mağduru olabilir. Kanunda eziyet teşkil eden hareketlerin neler olduğu gösterilmemiştir. Bununla birlikte madde gerekçesinde, bir kişiye karşı insan onuruyla bağdaşmayan ve bedensel veya ruhsal yönden acı çekmesine ve aşağılanmasına yol açacak davranışlar eziyet olarak tanımlanmıştır. Eziyet, bedensel acı verse de genel olarak psikolojik açıdan mağdurda zarara neden olur. Eziyet oluşturan hareketler ani değil, süreç içinde sistematik olarak yapılmaktadır. Sistematik olma kullanılan araç ve yöntemlerle değil, sonuçla ilgilidir. Aynı yerde çalışan işçilerden birisinin istifaya zorlanması için sürekli cinsel tacize maruz bırakılması da; hakaret, kabalık, tehdit, şantaj, iftira, alay, aşağılama vb. farklı hareketlerle rencide edilmesi de sistematik eziyet oluşturur. Süreklilik olmazsa eylem tekil olarak hakaret, tehdit, cinsel taciz, kasten yaralama vb. suçları oluşturabilir. Bu yönüyle süreklilik eziyet suçunu diğer suçlardan ayıran bir özelliktir. Bir kimse çalıştığı yerde eziyet suçunun mağduru olmuş ise koşulları varsa mobbinge maruz kaldığını da ileri sürüp tazminat veya işten çıkarılmış ise işe iade davası açabilir.



İş ve Çalışma Hürriyetinin İhlali:

TCK’nın 117. maddesine göre; cebir veya tehdit kullanarak ya da hukuka aykırı başka bir davranışla, iş ve çalışma hürriyetini ihlal eden kişi ile cebir veya tehdit kullanarak, işçiyi veya işverenlerini ücretleri azaltıp çoğaltmaya veya evvelce kabul edilenlerden başka koşullar altında anlaşmalar kabulüne zorlayan ya da bir işin durmasına, sona ermesine veya durmanın devamına neden olan kişi, cezalandırılır. “Çaresizliğini, kimsesizliğini ve bağlılığını sömürmek suretiyle kişi veya kişileri ücretsiz olarak veya sağladığı hizmet ile açık bir şekilde orantısız düşük bir ücretle çalıştıran veya bu durumda bulunan kişiyi, insan onuru ile bağdaşmayacak çalışma ve konaklama koşullarına tabi kılan kimseye altı aydan üç yıla kadar hapis veya yüz günden az olmamak üzere adlî para cezası verilir.” (m.117/2). Buradaki “çaresizlik” kelimesi; mağdurun hayatını devam ettirmek, karnını doyurmak, bir yerde kalmak ve iş bulmak konusunda yapacak bir şeyi olmayan, muhtaç duruma düşen, madde veya alkol bağımlılığı nedeniyle ya da bedeni veya ruhi rahatsızlığından dolayı özgür iradesini kullanamayan ve kendisinden ne istenirse karın tokluğu ve yatacak bir yer karşılığında çalışmayı kabul etmeyi anlatmaktadır.

 

Anayasamızda herkesin dilediği alanda çalışma ve sözleşme hürriyetine sahip bulunduğunu ve özel teşebbüsler kurbanın serbest olduğu açıklanmıştır. Bu suç  tanımı ile söz konusu temel hürriyetin güvence altına alınması amaçlanmıştır. Suçun oluşması için, söz konusu ihlâlin cebir veya tehdit kullanarak ya da hukuka aykırı başka bir davranışla gerçekleştirilmesi gerekir. Bu fıkradaki suçun soruşturma ve kovuşturması şikâyete bağlıdır. İş ve çalışma hürriyetinin uygulanmasında kişilerin insan onuruna uygun koşullar içinde çalıştırılmaları esastır.

 

Sendikal Hakların Kullanılmasının Engellenmesi:

TCK’nın 118. maddesine göre; “Bir kimseye karşı bir sendikaya üye olmaya veya olmamaya, sendikanın faaliyetlerine katılmaya veya katılmamaya, sendikadan veya sendika yönetimindeki görevinden ayrılmaya zorlamak amacıyla, cebir veya tehdit kullanan kişi… hapis cezası ile cezalandırılır.”

 

Tehdit:

TCK’nın 106/1. maddesine göre, bir başkasını, kendisinin veya yakınının hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına yönelik bir saldırı gerçekleştireceğinden bahisle tehdit eden kişi hapis cezası ile cezalandırılır. Malvarlığı itibarıyla büyük bir zarara  uğratacağından veya sair bir kötülük edeceğinden bahisle tehditte ise, mağdurun şikâyeti üzerine, altı aya kadar hapis veya adlî para cezasına hükmolunur. Tehdit suçunun korumak istediği hukuki yarar kişilerin huzur ve sükûnu olmakla beraber esas korunmak istenen, kişinin karar verme ve hareket etme hürriyetidir. Amaç, kişilerde bir güvensizlik duygusunun meydana gelmesinin engellenmesidir. Tehdidin konusunu, kişinin hayatının veya vücut bütünlüğünün tehlikeye maruz bırakılacağının, suç teşkil eden belli bir fiilin işleneceğinin, genel olarak kuvvet kullanılacağının veya herhangi bir kötülüğün, haksızlığın gerçekleştirileceğinin bildirilmesi oluşturmaktadır.

 

Suçun oluşması bakımından tehdit konusu kötülüğün gerçekleşip gerçekleşmemesi, önemli değildir. Tehdidin objektif olarak ciddî bir durum teşkil etmesi gerekir. Yani, istenilenin yerine getirilmemesi hâlinde tehdit konusu kötülüğün gerçekleşeceği ihtimali objektif olarak mevcut olmalıdır.

 


Yaralama:

TCK’nın 86/1. maddesine göre “Kasten başkasının vücuduna acı veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile..” 89/1. maddesine göre “Taksirle başkasının vücuduna acı veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan kişi, üç aydan bir yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile..” cezalandırılır. Maddenin diğer fıkralarında suçun nitelikli halleri sayılmıştır. Yaralama suçu ile korunmak istenen hukuki yarar, kişinin beden bütünlüğü ve vücut dokunulmazlığıdır. “Beden bütünlüğü ve vücut dokunulmazlığı” kavramına ruhsal ve psikolojik bütünlük ve dokunulmazlık da girmektedir. Çünkü kasten yaralama suçu, Kanunun “Kişilere Karşı İşlenen Suçlar” kısmı ve “Vücut Dokunulmazlığına Karşı Suçlar” bölümü altında düzenlenmiştir. Başka bir deyişle korunan hukuki yarar kişinin beden, vücut ve sağlık bütünlüğünün korunmasıdır. Vücut dokunulmazlığı İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi (m. 3-5), İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerinin Korunmasına İlişkin Sözleşme (m.3-5) ve Anayasamızın 17. maddesiyle de güvence altına alınmıştır. Yaralama suçunun konusu mağdurun psikolojik, ruhsal, zihinsel ve bedensel bütünlüğüdür. Bu suçun, kanunda belirtilen sonucu elde eden her türlü icrai ve ihmali hareketle işlenmesi mümkündür. Örneğin, fail yapmakla yükümlü olduğu görevleri yapmayarak mağdura bedensel, ruhsal veya zihinsel olarak zarar vermişse yaralama suçu oluşmuş sayılır. Bu suçun gerçekleşmesi için ihmali veya icrai olarak yapılan hareketlerin mağdura acı vermesi, onun sağlığını veya algılama yeteneğini bozması gerekir. Ayrıca mağdurda meydana getirilen neticenin yaralama kastı ile gerçekleştirilmesi zorunludur. Örneğin, bir işçinin iş güvenliği alınmayan bir yerde çalıştırılması sonucunda işçi yaralanmışsa kasten değil taksirle yaralamadan söz edilebilir.

 

Cinsel Saldırı:

TCK’nın 102/1. maddesine göre, “Cinsel davranışlarla bir kimsenin vücut dokunulmazlığını ihlal eden kişi, mağdurun şikâyeti üzerine, iki yıldan yedi yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.”

 

Cinsel dokunulmazlık, kişilerin vücudu üzerinde cinsel davranışlarda bulunulması suretiyle ihlâl edilir. Basit şekliyle cinsel saldırı suçunun oluşabilmesi için, cinsel arzuları tatmin amacına yönelik davranışlarla kişinin vücut dokunulmazlığının ihlâl edilmesi gerekir. Suçun temel şekline ilişkin maddî unsuru, kişinin vücudu üzerinde gerçekleştirilen, cinsel arzuları tatmin amacına yönelik ve fakat cinsel ilişkiye varmayan cinsel davranışlar oluşturmaktadır. Söz konusu suç, farklı cinsten kişiye karşı işlenebileceği gibi, aynı cinsten kişiye karşı da işlenebilir.

 

İşçilerden birisine yönelik suç teşkil eden eylemlerde mağdur olan işçinin adli makamlara şikâyette bulunmaması failin iş sözleşmesinin sona erdirilmesine engel değildir. Şüphe bile sözleşmenin feshine engel değildir. Cinsel saldırı suçunun maddi unsuru, kişinin vücudu üzerinde rızasına aykırı olarak cinsel arzuları tatmine yönelik ancak cinsel ilişki boyutuna varmayan cinsel davranışlarda bulunma şeklinde tarif edilebilir.

 

Cinsel Taciz:

TCK'nın 105. maddesine göre; “Bir kimseyi cinsel amaçlı olarak taciz eden kişi hakkında, mağdurun şikâyeti üzerine, üç aydan iki yıla kadar hapis cezasına veya adlî para cezasına hükmolunur.” “adli para cezasına... hükmolunur”. Bu suç ile korunan hukuki yarar cinsel dokunulmazlık, cinsel bütünlük ve ahlak duygularının korunmasıdır. Herkes bu suçun faili veya mağduru olabilir. Cinsel taciz eylemi cinsel yönden ahlak temizliğine aykırı olarak mağdurun rahatsız edilmesinden ibarettir. Fiziksel temas ile mağdurun vücut dokunulmazlığını ihlale varmayan ve mağdurda ahlaken rahatsızlık oluşturan cinsel içerikli söz ve davranışlar cinsel taciz olarak değerlendirilir. Cinsel içerikli resim, fotoğraf, şekil veya karikatür göstermek, bunu fiziksel veya elektronik ortamda gerçekleştirmek de bu suçu oluşturur. Cinsel amaçlı olmayan rahatsız edici davranışlar ise cinsel taciz sayılmaz. Cinsel içerikli söz atma ve sarkıntılık ise cinsel taciz sayılır.

 

Şantaj:

TCK’nın 107. maddesine göre, hakkı olan veya yükümlü olduğu bir şeyi yapacağından veya yapmayacağından bahisle, bir kimseyi kanuna aykırı veya yükümlü olmadığı bir şeyi yapmaya veya yapmamaya ya da haksız çıkar sağlamaya zorlayan kişi ile kendisine veya başkasına yarar sağlamak maksadıyla bir kişinin şeref veya saygınlığına zarar verecek nitelikteki hususların açıklayacağını veya isnat edeceğini söyleyen kişi şantaj suçunu işlemiş olur. Şantajda mağduru bir şeyi yapmaya veya yapmamaya zorlama söz konusu olmaktadır.

 

Sonuç:

İşyerlerinde suç ve mobbing oluşturan eylemler her geçen gün daha da artmakta ve bu husus mağdurlar tarafından daha fazla dile getirilmektedir. Sonuç olarak sosyolojik açıdan sorun teşkil eden bir davranış biçimine yasama ve yargı organlarının kayıtsız kalamayacağı da sosyal bir gerçekliktir. Mobbingin bir sorun olarak büyümesi onunla doğru ve etkin bir şekilde mücadele argümanlarını da beraberinde getirmektedir. Her ihlal hak aramayı doğurmakta, hakların kullanıldığı yerde istismarlar da ortaya çıkmaktadır. Sosyolojik açıdan, insanın bulunduğu ve toplu yaşamın olduğu her yerde kişiler, kendi yararına düşünüp hareket etmekte, menfaatleri ile çakışan hususlardan en kısa zamanda ve en kolay biçimde kurtulmak istemektedir. Örneğin, bir işveren hukuki yollardan işçisinin iş sözleşmesini feshetmek yerine onun istifa etmesi veya emekliye ayrılması ya da ikale ile işi bırakmasını istemekte, zaman zaman bu amacına ulaşmak için bir kısım baskıcı yollara başvurabilmektedir.

 

İşyerinde yaşanılan suçlar ve psikolojik şiddet, örgüt içinde gerilimin ve çatışmalı bir iklimin oluşmasına neden olan tüm psikolojik faktörlerin birleşimi sonucunda ortaya çıkan, örgüt sağlığını bozan, çalışanların iş doyumu ve çalışma barışını olumsuz yönde etkileyen temel bir örgütsel sorundur. Söz konusu eylemler gerek işçi, gerek işveren ve gerekse ekonomi üzerinde ciddi sorunlara ve zararlara yol açmakta, buna rağmen işyerinde yaşanılan suçların önlenmesi için etkili bir mücadele yürütülememektedir.

 

 

Kaynakça:

 

Türk Ceza Kanunu

 

Lageson, S., & Uggen, C. (2012). How Work Affects Crime—And Crime Affects Work—Over The Life Course. Handbook of Life-Course Criminology, 201–212. https://doi.org/10.1007/978-1-4614-5113-6_12

 

Friedrichs, D. O. (2002). Occupational crime, occupational deviance, and workplace crime. Criminal Justice, 2(3), 243–256. https://doi.org/10.1177/17488958020020030101

 

Oktay, A. (2012). İşyerinde Cinsel Taciz ve İstismar. Retrieved from dergipark website: https://dergipark.org.tr/tr/pub/iukad/issue/735/7953

 

 

 

 

19 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page