top of page

TRAVMA TEDAVISINDE SENSORIMOTOR PSIKOTERAPI


Travmatik olaylar sonucunda kişiler, kolayca ortaya çıkan nörobiyolojik tepkiler ile düzensiz ve eksik kaydedilmiş anılarla karşı karşıya kalırlar. Travmaya maruz kalan bu kişiler, herhangi bir olaya ya da geçmiş deneyime bağlı olmayan, yaşandığı sırada kelimelerle ifade edemediği yoğun duygusal tepkiler verdiklerini bildiriyor. Yaşanılan olay bittikten uzun süre sonra dahi, travmatize olmuş bireylerin yoğun bir şekilde korku, utanç, öfke, duyguların ve vücudun hissizleşmesi, fiziksel enerjinin azalması ve amaca yönelik eylemde bulunamama gibi sorunları deneyimlediği görülüyor. Kişinin kendi hakkında sahip olduğu olumsuz düşüncelerin de acı veren hisleri ve bedensel tepkileri çoğu kez şiddetlendirdiği ve nefes alış veriş, duruş, hareket etme özgürlüğü ve nabız hızına etki ettiği görülüyor.


Travmanın Otonom Etkileri

Bir tehlikeyle ya da tehditle karşı karşıya kalındığında, vücudun savaş, kaçış, donma ve tam teslimiyet gibi temel savunma tepkilerini düzenleyen otonom sinir sistemi uyarılır. Savaş ve kaçış tepkileri otonom sinir sisteminin bir dalı olan sempatik sinir sistemi kontrolü altında, noradrenalin salınımı aracılığıyla sağlanır. Noradrenalin salınımıyla kişinin kalp atış ile nefes alma hızı artar ve kas dokusuna giden oksijen miktarı maksimuma çıkar. Otonom sinir sisteminin diğer dalı parasempatik sinir sistemi ise kortizol salınımı ile uyarılır ve normalden daha düşük kalp atış ile solunum hızı, enerji kaybı, halsizlik ve hissizleşme gibi etkiler ile önlenemez/kaçınılmaz tehlikelerin kişiyi zorladığı tam teslimiyet tepkisini vermesine yol açar. Donma tepkisi ise, fiziksel hareketsizlik ile eşlik eden yoğun sempatik sinir sistemi aktivasyonu ile karakterize edilir. Bu tepki genellikle kişinin karşı çıkamadığı ya da konuşamadığı durumlarda görülür. Kişinin hızlı hareket etmesini gerektiren, canını ya da onurunu hedef alan tehlikeler karşısında, gözlem yapma ya da derin düşünme gibi bir sürece girmesi, gereken tepkiyi veremeyeceği anlamına geldiği için, vücut otomatik bir şekilde, bazen bilinçli bir niyet veya farkındalık olmadan, tepki verir. Bu durum da kişinin yaşadığı olayı tam olarak idrak etmesine ve gözden geçirmesine engel olur ve böylece kişinin olaya dair anılarının kaydı ile sebep-sonuç ilişkisine dair algılarında sorun oluşturabilir.


Travmanın Psikiyatrik Sonuçları

Bunların akabinde, vücut, travmatik deneyim ile ilişkilendirilmiş belirli uyaranlara karşı hassaslaşır. Yani, bireyler, yaşadıkları olayı onlara hatırlatan bir durumla ya da tehlikeye işaret eden bir belirtiyle karşı karşıya kaldıklarında, o anda bu tepki uygun olsun ya da olmasın, vücut önceden (olay sırasında) etkili ve uygun olan aynı savunma tepkisini verir. Sürekli devam eden travma (örneğin aile içi şiddet) gibi durumlarda otonom sinir sisteminin günlük hayat stresine ve özellikle de en üstü kapalıdan en belirgine kadar, herhangi bir travma hatırlatıcısına tepki verme işleyişinde kronik bir tahrifat olması sık görülen bir durumdur. Bu durumun bir sonucu olarak, sürekli ya aşırı yoğun duyguların hissedildiği ya da depresyon ve hissizleşmenin yaşandığı durumları deneyimleyen bireyler duygu düzenleme konusunda sorun yaşadıklarını sıklıkla rapor ediyor. Danışanlar, kendilerinin yoğun içsel bir güç tarafından dürtüsel davranmaya itildiklerini ya da kendilerini dehşet içinde tamamen donup kalmış ve pasif bir durumda bulduklarını anlatıyor. Beklenenin aksine, tehditkâr olmayan ve travmayı hatırlatan bazı işaretler kişilerde sempatik sinir sistemini aktifleştirerek “savaş ya da kaç” tepkisini vermesine, tehlikeli durumlar ise kişinin parasempatik sinir sistemini aktive edip tehlikelere karşı tepkisiz kalmasına (ya da donmasına) sebep olabilir.

Travma ile ilgili uyaranlara tepki olarak sürekli aktive olan otonom sinir sistemi bireylerin duygu düzenleme konusundaki gelişimlerini engeller ve kişinin; kronik depresyon ya da anksiyete, travma sonrası stres bozukluğu (TSSB), bipolar bozukluk ve sınırda (borderline) kişilik bozukluğu gibi bazı psikolojik bozukluklara daha yatkın olmasına sebep olur. Geleneksel konuşma terapileri (psikodinamik psikoterapi, psikoanatilik metodlar, bilişsel davranışsal terapi, maruz bırakma teknikleri gibi), duygusal, ilişkisel ve davranışsal sorunlara etkili bir şekilde değinebilir ve hastanın ikincil semptomlarını (yukarıda sayılan bozuklukların sonucunda oluşup sıklıkla görülen; madde kullanma bozukluğu, yeme bozukluğu, kendine zarar verme davranışı ve intihara meyil gibi durumlar) kontrol altında tutabilse de, geleneksel psikoterapi yöntemleri, psikolojik semptomların devam etmesinden sorumlu olan, otonom ya da somatik (bedensel) etkileri direkt olarak tedavi eden teknikler konusunda yetersiz kalmaktadır.


Sensorimotor Psikoterapi

1980’lerde Pat Ogden tarafından, beden odaklı konuşma terapisi olarak geliştirilen Sensorimotor Psikoterapi, özel olarak, travmatik stres ve bağlanma ile ilgili bozuklukların hem bilişsel-duygusal hem de bedensel ve otonom semptomlarının tedavisi için tasarlanmıştır. Sensorimotor psikoterapinin teorik prensipleri beyin ve beden üzerine yapılan sinirbilim araştırmalarının sonuçlarından gelmektedir ve ekolün üzerinde durduğu temel nokta otonom uyarılmanın (özerk uyarılma) düzenlenmesi ve uyumlu tepkilerin kişide ve bedeninde yer edinebilmesidir.

Bilinçli (Mindful) Anlatı

Diğer psikoterapi seanslarında olduğu gibi, tipik bir sensorimotor psikoterapi seansı da danışanın anlatısıyla başlar. Fakat öyküleme teknikleri kullanarak danışanın deneyimi hakkında konuşmak yerine, sensorimotor psikoterapist, danışanın, anılarının ortaya çıkardığı öğrenilmiş davranış ve duygu dizilerine odaklanmasını sağlar. Danışan deneyimi hakkında konuşurken, terapist, danışanın verdiği duygusal ve bedensel tepkileri inceleyerek, bu anıların sözlü ifade olmadan ve otonom (istemsiz bir şekilde gerçekleşen otomatik bedensel faaliyet ve duyular) bir şekilde nasıl zihnine kayıt edildiğini tespit etmeye çalışır. Farklı bireyler aynı travmatik olayı yaşasa da, bu olayın zihinlerine kayıt ediliş şekli farklı olacaktır. Her travmatize olmuş birey, yaşanılan olayı, görüntü, kokular, sesler, otonom tepkiler, hareket ve dürtüler ve duygular bütünü ile birlikte kendine has bir şekilde zihnine kaydeder. Bu durum travmatize olmuş bireylerin yaşadığı travmatik deneyimi nakletmesinde zorluk yaşamasına sebep olur. Travmatize olan kişinin yaşadıklarına dair anlatıları, bir başı ve sonu olan kronolojik şekilde ilerleyen bir bütündense parçalara ayrılmış şekildedir ve kişide deneyimin sözlü ifadesi olmayan, yoğun fiziksel ve duygusal etkilerini ortaya çıkarır. Bu durum da kişinin olaydan bahsetmesini ve dolayısıyla tedaviyi zorlaştırır. Sensorimotor psikoterapist, danışanın deneyime dair anlatısının ya da travma hatırlatıcılarının kendisinde yineleyen fiziksel, bilişsel ve duygusal tepkilere karşı önyargısız bir şekilde farkındalık kazanmasını sağlamaya odaklanır. Danışandan, kendisine stres veren bu olaylardan bahsederken yaşadığı, fiziksel ve duygusal tepkileri yorumlamak ya da analiz etmek yerine bilinçli bir şekilde farkında olması istenir. Yaşanılan acı veren olayların ve kişide artık otomatik hale gelen yorumlamaların (“Hepsi benim suçum” gibi) tekrar anlatılması sol beyinde uzun süreli hafıza bölgelerini uyarır ve bu da duygusal ve otonom tepkisellik ile sonuçlanır. Fakat bilinçli farkındalık (mindfulness) ve merak duygusu beyinde içsel algı ve içsel farkındalıktan sorumlu olan medial prefrontal korteksi aktive eder. Medial prefrontal korteksin, beynin duygusal ve otonom aktiviteyi düzenlemeye yardımcı olan, duygusal bellek merkezi amigdala ile derin bağlantılarının olduğu da biliniyor.


Yenilikçi Teknikler ve Müdahaleler


İkili Farkındalık (Dual Awareness)

Sensorimotor psikoterapinin önemli bir parçası ikili farkındalık ya da başka bir değişle farkındalığın farkındalığıdır. İkili farkındalık, danışanın, travmatik deneyim hakkında dünüşüp deneyimi gözlemlemekle birlikte o deneyimin kendisinde oluşturduğu duygusal ve fiziksel etkilerin de farkında olup bu etkilere odaklanabilmesidir. Hem travma sonrası tedavi hem de tekrar travmatize olmayı önlemek için, psikoterapi seansında ve normal hayatta da, kişi travma sonrası bozukluk karşısında ikili farkındalık durumunu sürdürebilmelidir. İkili farkındalık, geçmiş ile şimdiki zamanı ayırt edebilme ve kişinin o anda gerçekten tehlikede mi olduğunu yoksa verdiği tepkilerin acı veren deneyimlerinin bir uzantısı mı olduğunu değerlendirebilme becerisini artırır.


Bilinçli (Mindful) Gözlem

Danışandan, terapist rehberliği altında, konuşurken belirli aralıklarla durmaları ve bahsettiklerinde hatta sadece düşündüklerinde bile kendilerine acı veren ve bunaltan olayların ortaya çıkardığı düşünceleri, duyguları ve fiziksel tepkileri gözlemlemeleri istenir. Bilinçli gözlem hem pratik hem de eğitimi gerektirir. Terapist danışana travma ile ilgili hislerden (fiziksel ya da duygusal) nasıl kendini uzaklaştırabileceğini ya da otonom sistemin devreye girmesinin ne işe yaradığını ve vücudun savaş-kaç-don ve teslimiyet savunma tepkilerini öğretme ihtiyacı duyabilir. Danışanın, travmanın beden üzerindeki etkisini öğrenmesi ve travmatik stres karşısında ikili farkındalığı sürdürme kabiliyetini artırması için bu şekilde psikoeğitimden faydalanılır.


Danışan bilinçli gözlem pratiği yaptıkça bu içsel deneyimleri (travmatik deneyimin oluşturduğu düşünce kalıpları, onun sebep olduğu duygular, duyguların oluşturduğu bedensel tepkiler ve bunun sonucunda ortaya çıkan olumsuz yoğun düşünce ve hisler), yoğun olumsuz duyguların altında kalıp bunalmadan farkına varma kabiliyetine sahip olur. Zamanla kendilerine sıkıntı veren hislerden uzaklaşma becerisini geliştirdikçe ve otonom uyarılma yatışana kadar odaklarını rahatsız edici buldukları unsurlardan başka bir yöne kaydırabildiklerinde danışanlar özgüven kazanır ve savunmasızlık hisleri azalır. Bu da travmaya dair anıların “yeniden organize” olduğuna işaret eder. Acı veren düşünce ve anıları artık yoğun duyular altında kalmadan düşünebilip bu anılardan bahsedebilmek kişinin olaya dair anılarının “şimdi burada” ve “hala yaşanıyor” dan “sonunda bitti” konumuna geçtiği anlamına gelir.


Somatik (Bedensel) İşleyiş

Sensorimotor psikoterapist, yukarıda bahsedilen becerilerin yanında, danışana, duygusal bunalmaların önüne geçmek ve sakinliği korumak adına bazı somatik beceriler de öğretir. Örneğin, terapist danışana, her “hepsi benim suçum” diye düşündüğünde ortaya çıkan yoğun utanç duygusunun, danışanın duruşunun kamburlaşmasına, göğsünün çökmesine ve başını uzağa ya da yere doğru çevirmesine sebep olduğunu fark etmesine yardımcı olabilir. Bu davranış modelini fark ettikten sonra terapist bu durum yaşandığında danışanın ilk önce fark edip sonra da fiziksel bir müdahalenin (örneğin duruşunu dikleştirmek ya da kafasını kaldırmak) bu duruma nasıl etki ettiğini incelemesini teşvik ederek danışanın öğrenilmiş davranış modelini yeniden organize etmesine yardımcı olur. Danışan kafasını hafifçe kaldırdığında ve duruşunu düzleştirdiğinde, ne oluyor? Peki, duruşu daha da kamburlaşırsa ve bakışlarını kaçırırsa ne oluyor? Korkusu azalıyor mu yoksa artıyor mu?


Somatik (bedensel) işlevselliği artırmaya yönelik müdahalelere “somatik kaynaklar” deniyor. Ayağının altındaki yeri hissetmek, kalbin üzerine elini koymak, duruşu dikleştirmek, yakınlaşma ya da uzaklaşma gibi birçok somatik kaynak psikolojik işleyişe etkide bulunuyor. Tam tersine, birçok psikolojik kaynağın da somatik karşılığı vardır: özgüven genellikle somatik olarak kendini daha uzun ve daha güçlü hissetme şeklinde deneyimlenir. Kabul ya da şefkate genellikle göğüste sıcaklık hissi ve kaslarda gevşeme eşlik eder. Türkçe, zihin ve beden arasındaki ilişkiyi yansıtan birçok ifadeye sahiptir: “dizlerinin bağının çözülmesi”, “sıcak yürekli olmak” ve “başını dik tut” gibi.


Travma ile ilgili bozuklukların bir özelliği kişinin şimdiki zamana uyum sağlama yetisini kaybetmesidir. Sensorimotor psikoterapi bu sorunu danışanların geçmiş ve şimdiyi ayırt edebilmelerine yardımcı olarak ele alır: ‘O deneyimi hatırladığınızda, burada ve şimdi içinizde neler oluyor?’. Danışan bu şekilde ikili farkındalığı sürdürebilme yetisi geliştikçe bedensel uyarılmaları kontrol altına alabilmeye başlar. Deneyimin bu şekilde zihinde yeniden organize edilmesi sinir sisteminin düzenli işlev görmesine yol açar bu da; duygu düzenleme, duygudurum, enerji, gerçeklik algısı ve dürtüsellik gibi alanlarda danışanın gelişim göstermesini sağlar. Artık danışan yaşadığı olayı geçmiş olarak görür ve bedeni de bu olaya “bitmiş” bir olay olarak tepki verir. Böylece danışan artık etrafındaki uyaranlara uygun tepkiler verebilir.


Kaynakça:

-Fisher, J. (2011). Sensorimotor approaches to trauma treatment. Advances in psychiatric treatment, 17(3), 171-177.


-Ogden, P., & Minton, K. (2000). Sensorimotor psychotherapy: One method for processing traumatic memory. Traumatology, 6(3), 149-173.

7 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page